kesilsin istemiyorum beni arayışların, gel...
şiirlerim öylece duruyor hala
penceremden süzülen ışık demetinin altında.
gözlerin ve ben...
bir deniz meltemi ile eleleyim
bir ben durulurum
bir deniz coşar,
o gülüşün yangını
düşmüş düşüme
serkeş yüreğimde
dumanı tüter...
düşlerimde misafirimsin bu gün
gönlümdeki açlık yatışmadan bırakmam seni.
otur da söyleşelim,
ama her söz sevdaya yelken olsun
tanımadık,görmedik,yitik yoldaşlarımıza armağan olsun dokunuşlarımız...
uzaklara düşmez gölgen
ellerine konmasa da düşlerim
aklımdadır,ıslak gelişlerin kollarıma
bir sonbahar yağmurunun altından
cama vuran yağmur taneciklerinin serinliğinde
bir seherin kokusuna iki kulaç uzaklıktayım
sevdam tavında
seni beklemekteyim
aşka iz sür,gel
beni bulursun.
kaç gündür borçlu kaparım kapımı içimdeki sensizliğe.
oysa
yaşamın büyümüş serpilmiş güzel anları var ya.
var ya,
karanfile çiğ düşmüş siyah gözlerin
iki yürek dolusu aşk var ya.
var ya,
sevdaya süslü öpülesi iki yanak
ve ayaklarımız rengarenk bir sabaha doğru yoldadır...
kesilsin istemiyorum beni arayışların gel,
kalmışsa sende bir tutam ince tütün
getiriver...
yokluğunda tüttürmek istiyorum,
bahanemizde bu olsun,
gitmeyiver bu gece kal!
ellerim saçlarında olsun güneş doğarken,
sen yanımdayken
söz dinlemez arsız
bir arzu kemiriyor içimi.
kürek çekmek istiyorum
eski bir sandalda
kırmızı bir denizde
gün batımına doğru...
benimle gel
gözlerinde susayım
ve dalgaların hışırtısını büyüteyim gecede.
bilirim ki bu yolculukların tadından başka
hazzı ve anısı var
yıllar
yıllar sonrasına,değişmez kalır öylesine belleklerde.
çünkü nasıl kavgaların,zaferlerin,yenilgile
rin tarihi varsa
aşkın da tarihi var.
kesilsin istemiyorum beni arayışların gel,
aşka iz sür beni bulursun.
sana vuruldum...
karanlığın yıldızlara yenik düştüğü o gecede
sana vuruldum!
sevdama yorgun gecikmiş gelirken gece yarısı
sen;
gecede bir damla ışık
bir tutam ay iziydin.
susuyorken gece
susuyorken su
dudaklarımızda şarabın tadı
yürüyorken kan renginde suskunluğa
dilimde kelimeler bekliyor gelişini
bekliyor gözlerinin derinden sarsılarak uyanışını gün.
bekliyorken
korkunun suskunluğu acıya dönüştürdüğü o girdapta
düşler,yollar bitiyor
aklında değil mi gelmek bir nebze olsun?
adımını atsan
dağlar yollar devirir dizlerim
varsın gelişin
suskunluğa,geceye inat olsun.
aşka iz sür gel,
beni bulursun!
bıraktığımız yerde
hala telaşlı duruyor sohbetlerimiz,
rüzgarla sevişiyor yine tül perde penceremde.
gel,
küllenen közlerin ateşi yenilensin,
tohum döken başaklar gibi salınsın yüreğim.
kaç yıldır
güneşe verdiğim yüzünü,gülüşünü beklerim
utanırım yalnızlığımı dillendirmekten
ele güne karşı mahcup
ve beyaz mendil tutarım o gülüşüne,yüreğim esir...
sensiz eksik,
sensiz küllenmiş ateş gibi tılsımını kaybetmiş
ve dağılmış sevda yollarına toy vakit.
beklemek,
seni beklemek.
gelmeyebilirsin aşk yola koyulmamışsa
zaman gelmenin ötesine sürebilir yolunu
yolsuz kalır yolcular kimi zaman,
ateşin ışıksız yandığı
ışıkların karanlıkta kaldığı
közlerin üşüdüğü
cesaretin ürktüğü
bulunmuşun arandığı
günler yaşanır mı yaşanır...
bu yaşananlar aşkın kıtlığındandır
aşkın mağduriyetinden geçiyor zaman
zamanın zaman olmaktan usandığı sabırlara dek sürebilir bu hasret.
gel!
utancıma derman ol
sabrıma su
bir nefes ver borcum olsun
son yağmurlardan nem kokulu
suretini sudan aldığın gibi al geri
ve yol ver
kıraç topraklar üzerinden geçsin aşk
uğramadık yeri
uğramadık zamanı yoktur onun
koyuver kendini akışına
aşka iz sür gel,
beni bulursun!
sevginin her tonu
afacan çocuklar koşuşuyorsa yüreğinde
kapatmamışsan kapını selvi boyunca girmek isteyenlere
gayrisinin ne önemi var
bu dünyaya bir kez gelmenin açlığıdır
sevdaya çok şey sığdırma telaşım
taşı görsem
duygularımı akıtmadan edemiyorum
öylesine doluyum
öylesine aç
bırak çocuklarla büyüsün aşk
demini alsın
serpilip gelişen bir kızın memelerinde
kanatırsa mayıs kırık asmalardan damlayan gözlerini
aşka iz sür gel,
beni bulursun.
yeni doğmuş bir bebeğin gözleri ile bakarım yollarına
son sözü yarıda kalmış bir idamlığın ciğerlerinde kanarken
öğrenciler geçer şu arka yoldan
öfkeli tartışmalarla
kalem kokardı umut kokardı yollar
gözümün önünden çocuksu geçer
mürekkebi kurumamış bir bildiri
kulağımda çınlayan birkaç söz
tadı geçmemiş bir dokunuş
o delikanlılık yılları...
bilir misin kaç kez yaprak döktü ağaçlar aşkı tanıyalı
ve daha kim bilir kaç gün akacak sular,
uçacak kuşlar,
ne zamana koşacak yollarda çocuklar.
yaşamın aşka susamışlığını
sevgilerde tohumlayan
ve bu günden yarına döl taşıyan arılar.
bir yerlerde seyrine durduğunda yaşamın
beni düşün,
eline bir şey geçmese de
akan terini sil çırılçıplak elinle.
bir serinlik alır götürür beni avuçlarına
neye aitsen oraya git
nereye gidersen beni de al.
yüzünü dolu dolu okşadığım yere
öptüğüm yere gözlerinden ayrılık pahasına
elerini elerime veren o kumsalın nemine
yüreğimizin temposuna halay durmuş
çakıl taşlarının arasına...
orada mavi
orada tuz
orada su
orada zaman
orada biz kırlangıç sürüsüydük
kumsalları siyaha boyayan
keldağı ise yalnız...
ağacı yok
kuşu yok
sevgiliye soyunmuş gibi çıplak.
biz ise iki kaçak
iki tanık
iki yol bilmez
kel dağının avuçlarında
aşka iz süren
sevişiriz akdenizle
incitmeden
kıskandırmadan
uyandırmadan gizemini,
saklar ele vermez ve yabana atmaz misafirliğimizi.
Sense,
akdenizin mavi gözlerinde bir bilgeliksin.
yokluğun
aşktan eksiltebildiğim tek şey.
ayrılıksa
onursuzluğun inadında şimdi
emeğimde
yüreğimde
beynimde büyüttüğüm sevda
layığını beklemekte.
cömert olmanın zamanıdır sevdiğim, gecikmeyesin.
aşka iz sür gel,
beni bulursun!
aşka iz sür,önün kumsal...
bir tekne geçer denizin en mavisinden,
motor gürültüsüne boğulur
ağlamaklı martı sesleri
bir hurma dalında salınır,yaprakları gür.
sürer direnci güz vaktine
akşam oldu mu
kaynaşır bir gönül bağında yüreğim.
Akdenizin karanlığı koyudan da koyu
boğulmamak ne büyük maharet siyahına gözlerinin
imdat istemek şahin pençesinde kuşun harcıdır
oysa,
çocuklar sevdalanmış umut yoldadır.
kesilsin istemiyorum beni arayışların gel,
aşka iz,sür beni bulursun...