gittin!
ve ben
tarihi olmayan zamanın içinde
çakılı kaldım
soysuz bir ızdırap zinciri
dolandı bedenime
gün vedayı solurken
karartma gecelerine diz çöktüm
sen nereden bileceksin yaşadıklarımı
gittin!
güneş söndü
kara bulutlar üzerime yağıyor
şimdi
geçmişin kapağını kaldırdım
hiç bitmeyecek sandığım
naftalin kokulu mutluluğumu yad ediyorum
kapattım gözlerimi sana
kirpiklerimin arasından
maziyi içiyorum
yudum yudum / kana kana
sen
nereden bileceksin bunları
yoksun ki
gül kokulu nefesine dolanırken
irem bağlarının içinde kaybolurdum
bağrına yasladığım başım
maveranın göbeğine düşerdi
sen nereden bileceksin
hiç anlatmadım ki
sarhoş gece kusmuğunu döküyor
viran sokaklar, çığlıklara gebe
ayaklarım çıplak
ruhum üryan
yüreğimde ateş var / yanıyor
bilemezsin!
bilemezsin!
sensizliğin ne demek olduğunu
hatırlıyor musun?
gözbebeklerim de yıldızların dans ettiğini söylerdin
gittin
gözümün feri söndü
karanlığın içinde fenersizim
korkuyorum
lakin tek kelime çıkmıyor dudaklarımdan
susmaların eşkıya kuşatmasındayım
imkansızlıklar tüm heybetiyle karşımda
içi boşalmış yalnızlıklar üzerime devrik
boşluğun koyaklarında çırpınıyorum / tırnaklarım çekik
balaban duygularım yetim
karanlığın içine öylesine gömüldüm ki
güneşin izini kaybettim
istila ettiğin topraklarım
sahra çöllerine döndü
tek yudum suya muhtaç
bu tahtere
valli dünyada
ömrümün ocağı sönmedi henüz
bacasından cılız bir duman yükseliyor
uçurma hayallerimin ipi kopuk
boşlukta salınıyor
sen nereden bileceksin
bilsen tutar mıydın?
bilme!
şakaklarıma asılan
beyaz tellerden akıttım seni
ak bir sayfaya kara leke olarak
düşürdüm seni
dönme